27 Aralık 2013 Cuma

Sen benim başıma gelen en güzel şeysin, hoşgeldin hayatıma...

Canım oğlum,

Seni 9 ay boyunca büyük bir heyecanla ve mutlulukla bekledim. Hamileliğim boyunca her anının keyfini çıkarmaya çalıştım, çıkardım da...

Sen geldikten sonra da, ilk günlerin acemiliği, sonraki alışma süreci, 1. Ay, 40'ın derken, 2. Ayımızı da tamamladık... Zaman öyle çabuk geçiyor ki...
Tuhaf, sanki hep hayatımdaydın...
Artık beni tanıyorsun, bana gülüyorsun, birlikte oyunlar oynuyoruz, inanılmaz şekersin...

Bense  hayatıma girdiğin andan beri seninle birlikte her şeyi yeniden öğreniyor gibiyim. Şükretmeyi öğrendim, herşeye... Gelecekle ilgili planlar yapmamayı, yapsam da büyük konuşmamayı, inşallahları, maşallahları...
Anı yaşamayı ve tadını çıkarmayı...
Herşeyi büyütmemeyi, bazı şeyleri zamana bırakmayı ve sabretmenin birçok sorunu çözdüğünü...
Doğal olmanın, sakin olmanın, rahat olmanın değerini ve gerçekten işe yaradığını öğrendim.

Senin sayende çekirdek aile olduk biz. Anne ve baba olduk. Sorumluluk almanın zor ama çok keyifli birşey olduğunu öğrendik. Hatta zor olan birşeyin aynı zamanda dünyanın en güzel şeyi olabildiğini...

Eveet 2 ayı doldurduk, bu bir yandan da seninle kesintisiz birlikteliğimizin de sona ermesi demek... İşte o gün geldi, çattı...
Bugün ilk iş günümdü, işini keyifle, sevgiyle yapan benim için bile, itiraf etmeliyim pek heyecan verici bir gün değildi.  4 ay şıp diye bitivermişti işte. Bir gün önce ne yaptıysam da (yeni kıyafetler almak, kuaföre gitmek, hazırlanmak...) bir türlü motive olamadım. İçimde senden 10-11 saat boyunca ayrı olacağımın hüznü ve vicdan azabı vardı. Bensiz üzülür müydün acaba, beni özler miydin, ihtiyaç duyar mıydın gün içinde bana...

Ama diyorum ya, bazı şeyleri akışına bırakmak gerekiyor diye...

İlk iş günü sabahı saat 5'te evde başlayan mesaim bana birşeylerin yolunda gideceği sinyalini verdi. Sabahın o ilk ışıklarında seninle başbaşa müthiş bir saat geçirdik, gülücüklerinle içimi ısıttın. Seni öpe koklaya yatağına bıraktım ve sonra başladı maraton...
Senin için hazırlık yapmak, bakıcı teyzene notlar yazmak, iş için hazırlanmak derken işyerindeydim artık. 4 aydır görüşmediğim iş arkadaşlarımla özleşmiştik. Arkadaşlarla sohbet, yeni kişilerle tanışma, işe ısınma amacıyla yapılan 1-2 iş, yeni yılın planları ve tabi her saat başı senden haber almak için yapılan telefon görüşmeleri derken gün bitti... Koşar adım arabama binip müthiş bir heyecan ve mutlulukla sana yeniden kavuştum. Sanki günlerdir görüşmüyorduk, yine zaman durdu benim için ve uzun uzun hasret giderdik seninle...

Benim masum bebeğim, canım, herşeyim... Seni öyle çok seviyorum ki...
Senden sonra herşeye yeniden değer biçiyorum sanki...
Ne çok şeyi yanlış biliyormuşum. Hayatta her zaman bir denge olması gerektiğini savunup dururdum hep; çocuğun olduğunda o terazinin bir kefesini tek başına doluyormuş, bilmezmişim. Dünya bir yana çocuğun bir yana oluyormuş, şaka değilmiş. Bir gülüş gerçekten dünyaya bedel olabiliyormuş, tüm yorgunlukları alıyormuş, tam anlamıyla ilaçmış.
Karşılıksız, koşulsuz sevgi diye bir şey kesinlikle varmış...
24 saatini başka hiçbir şey yapmadan çocuğunla oynayarak, ilgilenerek geçirebiliyormuşsun, hiç de sıkılmıyormuşsun, müthiş eğleniyormuşsun... Zamanı durdurmak istiyormuşsun.

Ve bu hiçbirşeye benzemeyen, reçetesi, ezberi olmayan Annelik gerçekten dünyanın en mükemmel duygusuymuş...

Canım oğlum iyi ki geldin hayatıma,hayatımıza, hoşgeldin. Seni çok ama çok seviyorum...

18 Aralık 2013 Çarşamba

Pınar'dan Can'a...

Canım oğlum Can'a bir türlü yazamadığım hoşgeldin yazısını benden önce can dostum Pınar'ım yazdı. Bu sımsıcak yazı için çok teşekkür ederiz. Keyifle okuyunuz...


Can’a,

Uzun zamandır sevgili arkadaşımız, güzel insan :) Ahsen’in yazılarından mahrum kaldık ve yeni yazıyla ilgili bir beklenti oluştu. Yeni yazının, bu mahrumiyetin nedeni olan Cancan ile ilgili olacağını tahmin ettiğimiz için merakımız daha da arttı. Ancak sözkonusu insanın çocuğu olunca kelimeler kifayetsiz kalıyor galiba. Tam da bu sırada ben devreye girip yazarlık konusunda arkadaşımdan rol çalmaya karar verdim. Can’la ilgili yazıyı annesinden önce size ben yazacağım; aksi takdirde daha uzun süre beklemeniz gerekecekti. Malum maması, kakası, gazı, uykusu …

Bu arada ben kim miyim? Ahsen’in bir yazısında bahsettiği kız arkadaşları, can dostlarından sadece biriyim. Bizim, her biri kendine özgü ve numunelik 5 kızdan oluşan bir grubumuz var. Bu grupta sadece 1 çocuğumuz vardı, o da herkesin kıymetlisi Duru :) Sonra birden Ahsen sayesinde uzun zamandır beklenen ikinci çocuk haberini aldık. Bir oğlumuz olacaktı… Çok uzun süre adı ne olacak tartışması yaşandı. Can’dı Ege’ydi derken sonunda Can ismine karar verildi.  Ve hikaye başladı…

Yaz aylarının son günleri Can’ın bizlere kavuşmak yönündeki sabırsız hareketlerinden dolayı erken doğum heyecanıyla geçtikten sonra, doğması gereken tarih yaklaştığında bizim küçük adama bir umarsızlık geldi. Doğardı doğmazdı derken, tam da bayram öncesi aniden hayatımıza giriverdi. Ama ne giriş… Çığlık, kıyamet…. Sonra O’nu gördük, küçücük kıyafetlerinin içinde, bembeyaz, güzel mi güzel minicik bir adam. Bu arada babasının kopyası :)

Ahsen’i, Can kucağındayken ilk gördüğüm anı düşünüyorum da bazı insanlara annelik ne kadar yakışıyor. O küçücük şey kucağındayken, sanki bir ömür hayatındaymış gibi kendinden emin, sevgi ve şefkat dolu bir hali vardı. 1 saat önce sadece Ahsen iken artık anne olmuştu… İnsanı bu kadar kısa sürede bu kadar çabuk değiştirebilen başka bir şey yoktur herhalde. Çektiği fiziksel acıya rağmen o kadar mutlu ve huzurlu görünüyordu ki…

Yukarıda da söylemiştim, insanın çocuğu sözkonusu olunca galiba kelimeler kifayetsiz kalıyor diye. Galiba diyorum çünkü benim sizin anladığınız anlamda bir çocuğum yok. Evlat diye gördüğüm Gizmo isimli bir kedim var. O nedenle Ahsen’in o anki duygularını hissedemeyebilirim. Ancak Can’a sarılırken Ahsen’in yüzünde gördüğüm ifade bana çok şey anlattı. O artık Can’ın annesiydi. Bir şeyi o kadar çok seversiniz ki söylediğiniz her söz az kalacak, duygularınızı ifade edemeyecek diye korkarsınız. Muhtemelen Ahsen’in bir türlü yazamamasının sebebi de bu. Sen sözkonusu olunca Can, söylenecek her söz annen için az kalıyor.…

Senin annen; kardeşleri için bile yıllarca anne gibi davranan, çevresindeki herkesi yaşının üstünde bir olgunlukla çekip çeviren, sımsıcak, sevgi dolu, hayatımda gördüğüm en güzel kalpli insanlardan biri Cancan. Tabii en az onun kadar güzel kalpli ama çaktırmayan babanı da unutmayalım. Hayatın; anneannen, babaannen, dedelerin, çılgın teyzen, süper karizma sakalı adam dayın, amcan, yengen, kuzenlerin ve sonu gelmez akraba topluluğu ile birlikte geçecek. Hepsi seni çok sevip, ömrün boyunca yanında olacak.

Tabii bir de daha sen doğmadan, kendilerine nasıl hitap edeceğin konusunda kavgaya başlayan, annenin can dostu, numunelik bizler varız. Elimizden geldiğince yanında olacağız. Sen bundan memnun mu olacaksın, bıkacak mısın orası meçhul  :) Bu konuda sana yardımcı olabilecek tek kişi; kıdemli çocuğumuz sevgili Duru :)

Hayatımıza hoş geldin küçük adam. Bizleri çok mutlu ettin. Sağlıklı, sevgi dolu, uzun ve mutlu bir ömrün olsun çocuk. Seni çok seviyoruz.

Müstakbel Arkadaşın, hatta babaannen vaatlerini tutarsa halan Pınar…