24 Mart 2019 Pazar

Bana referansını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim...

Referans deyince hepimizin aklına yeni işe girerken ya da bir iş alırken daha önce birlikte çalıştığınız kişi ya da şirketlerin sizinle ilgili görüşleri gelir.
Network her dönem olduğu gibi günümüzde de çok çok önemli bir hadisedir, ama konumuz bu değil... :)

Biz bugün bir karar verirken, bir fikir üretirken ya da bir davranış sergilerken karar mekanizmamızı içerisi mi yoksa dışarısı mı daha çok etkiliyor onu düşünelim birlikte...

İç referanslı mısın, yoksa dış referanslı mı?

Bir düşün, stilini ya da saçını değiştireceksin, büyük bir şey satın alacaksın, işinden istifa edeceksin ya da hayallerinin peşinden gideceksin... Hangisi daha yüksek tonda çıkıyor, iç sesin mi yoksa dış sesler mi? Daha doğrusu sen hangisine daha fazla izin verdiğinde kendini daha rahat hissediyorsun?

Hadi kendine bir sor...

Bir şey alırken başkalarının fikirlerine göre mi karar verirsin; yoksa kim ne derse desin son kararı kendin mi verirsin?

Önemli bir karar aşamasında, kendi kalp ve akıl süzgecin yeterli olur mu, yoksa keşke birisi gelse de benim yerime karar verse mi dersin?

Takdir edilmediğinde kendini başarılı hissetmiyor musun?

Eleştirilmek seni nasıl etkiliyor, ya beğenilmemek?

Eleştirildiğinde bir kulağından girip diğerinden çıkıyor mu yoksa, bu gelişimini nasıl etkiliyor peki?

Kriterleri genelde kim belirliyor? Merkezinde genelde kim var?

Risk almak kulağına nasıl geliyor?

Motivasyonun nelere ya da kimlere bağlı?

Kendi değerlerini biliyor musun?

Şu ana kadar yaşadığın hayatı bir değerlendirecek olsan elalem ne der diye nelerden vazgeçtin, neleri denemedin bile?

Ya da kendi burnunun dikine gittiğin ve kimsecikleri dinlemediğin için keşke dedin mi hiç?

Her konuyu kendi pencerenden değerlendirdiğin konusunda çok mu eleştiri alıyorsun?

Yoksa pencerede seni değerlendiren birileri mi var hep?
.
.
.

Her birimiz doğuştan sahip olduğumuz genetik özelliklerimizle birlikte ailemizden ve çevremizden edindiğimiz deneyimlerimiz doğrultusunda bir takım davranış kalıpları geliştiririz. Bu kalıplar sayesinde kendimize bir konfor alanı oluştururuz.

Şimdi son olarak  kendine şunları sor ve bir karar ver!

Verdiğin cevaplarla yüzleştiğin seni beğendin mi? Beğendiysen doğru yoldasın, devam et...

Beğenmediysen kendi üzerinde çalışmaya var mısın?

10 Mart 2019 Pazar

Cinsiyetçilik ve Kadın

Cinsiyetçilik bir cinsiyetin diğerinden üstün olduğunu savunan görüş olarak tanımlanıyor.
Bu sadece bireysel bir görüş olsa çok da önemli değil, herkes görüşünde özgür nihayetinde. Ancak bu görüş bireysel yerine toplumsal kabul gördüğünde, işte o zaman gelişim en büyük darbeyi alıyor maalesef! Çoğu zaman dünyaya bunu yapmaya ne hakkımız var diye düşünüyorum, erkek egemen bir toplum yaratmak uğruna...

Kadınlar yaratılış itibariyle birçok üstünlüğe sahip olmasına rağmen yıllar boyunca kendisine dayatılan toplumsal roller sebebiyle geri planı atılmıştır.

Son yıllarda tüm dünyada buna daha yüksek sesle itiraz edilmeye başlanması esasında evrimin bir gereği ama yeterli değil.

Her yıl 8 Mart'ta 1 günlüğüne ara verilen ve kalan 364 günde kadını açık açık ya da üstü kapalı şekilde aşağılayan davranışı ya da düşünceyi halâ bir çok yerde gözlemleyebiliyoruz ne yazık ki!

Adına cinsiyetçilik desek de, bu tamamen bir vizyon yoksunluğu, çağ dışılık hatta koskoca bir ahmaklık!
Kendine dev aynasından bakıp karşı cinste olmadığını düşündüğü özellikleri dile getirerek toplumu manipüle etmenin sebebi çok açık ki bilinçaltındaki korkular ve kıskançlıklar.

Sevgili Kadınlar,
 Evren düşünceyi değil eylemi alkışlar.

Bu kadar meziyetli olup varlık sebebi güzelliğe ve seksiliğe, davranış kalıpları kıskançlık ve sinsiliğe indirgenen, annelik duygusu üzerinden sömürülmek suretiyle tüm diğer yetenekleri ekarte edilmeye çalışılan bir organizmayız nihayetinde.

Bu organizma toplumdaki kadın ve erkek bireyleri doğurma ve yetiştirme sorumluluğu gibi evrensel ve ulvi bir görevi varken diğerlerini 2. plana atmış hep, çok da anlaşılabilir. Bu da erkeklerin en büyük şansı olmuş, kendi Fildişi kulelerini yaratma konusunda...

Potansiyelinizin farkında olun.

Hayat başkasının takdirini kazanmaya çalışmak için çok kısa. Zira takdir çıtasının her geçen gün daha da yukarılara çıktığı bu dünya düzeninde...

Sizi değerlendirmesine izin verdiklerinizden adalet beklemeyin. Kendi değerinizi kendiniz belirleyin.

Cesur olun!

Birinin annesi, sevgilisi, eşi olarak arka planda taktikler vermekten, kısıtlanmaktan, kıskanılmaktan daha fazlasıyız, daha fazlasını yapabiliriz, yapmak zorundayız...

Bu yazıyı Aziz Nesin'in hatırasına sonsuz saygılarımı göndererek bitirmek istiyorum:

''Bir kadına ne verirseniz verin, onu daha büyük hale getirir...
Ona sperm verirseniz, size bir çocuk verir;
Ona bir ev verirseniz, size bir yuva verir;
Ona sebze verirseniz, size yemek verir.
Ona bir gülücük verirsiniz, size kalbini verir.
Ona bir şarkı söyleyin size konser verir.
Kendisine verilen herşeyi çarpıp çogaltıp geri verir.
Bu yüzden ona çamur atarsanız. karşılığında bir bataklıkta boğulmaya hazır olun"

Sevgilerimle,