Kadın olmanın başlı başına zor olduğu bir ülkede eğer kadın kimliğinizin başına "Çalışan" sıfatı ekliyorsanız, başınıza gelecek türlü saçmalıklara önceden bağışık olma gerekliliğini baştan hesaplamış olmanız beklenir.
Bu güne kadar gerek kendi deneyimlediğim gerekse çevremdeki kadınların yaşadıklarından aldığım izlenimin 3 aşağı 5 yukarı birbiriyle aynı olduğunu üzülerek söyleyebilirim.
O sebeple bu yazıyı; tanıdığım kendine gerçekten güvenen şahane kadınları ve azınlıkta olduğunu düşündüğüm çok iyi yetiş(tiril)miş erkekleri tenzih ederek başlamak istiyorum, onlar kendilerini biliyorlar...
Kadınlar...
Bir kere bu güne kadar lisede, üniversitede, yazlıkta, kışlıkta orada burada sahip olduğunuz o harika kız arkadaşlıklarınızın iş dünyasında enteresan bir boyuta evrildiğini görmeye hazır olun...
Kadın kadının kurdu dediklerinin ne demek olduğunu öğreneceğiniz yegane platforma hoşgeldiniz.
Öncelikle vereceğim en önemli tavsiye sözde kadın hakları aktivistlerini derhal tespit edin! Gaza gelip sakın ola onlara güvenmeye kalkmayın! Bunları nasıl tespit edeceğiz derseniz, oldukça kolay!
Pek çoğu hemcinslerimizden oluşan bu pek sevgili sözde kadın hakları aktivistleri; kadın istihdamını, kadın gelişimini, kadın ile ilgili her konuyu çok önemsediklerini temcit pilavı gibi dönüp dolaşıp her platformda konuşur, milleti artık yıldırır, yaptığı en ufak icraatleri büyütür, takıntılı bir şekilde sürekli bu konudan bahseder, ama pratikte maalesef aynı tutarlılıkta davranmazlar...
İşin özüne baktığında kendine rakip olmayacak, kendine itiraz etmeyecek kadınları destekler, kendine denk ya da herhangi bir özelliğiyle kendinden iyi olanları ellerine geçirirse bir kaşık suda boğar! Eline geçen en küçük fırsatı pek güzel değerlendirip itinayla alaşağı eder! Eğer siz de sinsi ve kinci bir yapıya sahip değilseniz muhakkak kaybedersiniz!
Ve bu şahıslar her ne hikmetse erkek çalışanlarla ve erkek yöneticilerle hep daha iyi anlaşırlar ve çalışırlar, erkek çalışma arkadaşı tercih etmek için hep bir bahaneleri vardır! Ya da erkek gibi kadınlarla...
Hep bir dertleri vardır kadın gibi kadınlarla zaten...
Tıkır tıkır der eleştirirler, fazla süslü, fazla güzel, fazla hassas, duygusal, fazla narin, çıt kırıldım derler, ve daha korkuncu kendi kültür düzeyine göre daha neler neler derler...
Bizim birbirimize yaptığımızı her zaman olduğu gibi başka kimse bize yapmaz!
Erkekler...
Sıra erkeklere gelince onlar daha materyalist yaklaşırlar bu çalışan kadın olayına genelde...
Güzel olmanız bir kadın için büyük bir sorunken bir erkek için elbette hiçbir sakıncası yoktur bu durumun! Hatta çoğunlukla tercih sebebi bile olabilir.
Onların başka dertleri vardır, kadın hakları savunucusu gibi davranmazlar eğer değillerse...
Mesela analitik olmakta zorlanırız çünkü duygusalızdır...
Her zaman kendilerini daha mantıklı ve zeki hissederler, ve o nadide aklın bir tek kendilerinde olduğu yanılgısına düşerler...
Fazla abartıyoruzdur, fazla detaycıyızdır, fazla anaçızdır...
Hatta çoğunlukla bizim duygularımızı bizden daha iyi(!) tahlil ederler!
Ama titizizdir(!). Titiz ve düzenli olmamız gerekçesiyle hangi pozisyonda olursak olalım toplantılarda not tutma, bilgileri konsolide etme gibi angarya işler bize verilir.
Kibar ve narin olduğumuz için zor işlerin üstesinden de gelemeyiz şüphesiz, mutlaka bir desteğe ihtiyaç duyarız!
Onlar ise daha hırslıdır, daha tutkuludur, tuttuklarını koparırlar yaradılış itibariyle...
Yersen...
Hem kadın hem erkekler...
Medeni hallerle ilgili enteresan yorumların adresi hep kadınlardır nedense...
Yeni mezun genç bir hanımefendisiniz ve iş hayatına girdiniz, sizden beklenen hemencecik zengin bir koca bulup işi bırakmanızdır... (bu yorumun daha çok erkekler tarafından gelmesi de şaşırtmasın sizi, kendileri kadın olsa öyle yapacaklardı muhtemelen.)
Nişanlısınız, nişanlandığınız günden itibaren düğünün ne zaman olacağı önem kazanır çünkü potansiyel işi bırakma günü artık çok daha yakındır...
Evlendiniz ve inatla işi bırakmadınız. Bu defa hamile kalacağınız korkusu etrafı sarmaya başlar... Siz istediğiniz kadar hazır değilim, kariyerim, evliliğim şuyum buyum deyin değişmez! Her an hamile kalıp işi bırakma riskiniz vardır...
Eğer bir de o süreçte yani evli ama çocuksuzken iş değiştirmeye kalkarsanız hemcinsleriniz de dahil olmak üzere (asla kimse empati yapmaz bu durumda) hamilelik süreci ve izni denilen süreci gözlerinde öyle çok büyütürler ki, görüşmeniz kendi yetenek ve yetkinliklerinizden çok çocuk planlamadığınızı ikna çabası ile geçer... İşe alımcı ya da patron çok ama çok kişisel bir konuya girdiğinin farkına bile varmaz çoğu zaman! Ve tabiki aşılamaz bu engel(!) sebebiyle işe alınmazsınız...
Siz neşe içinde "çocuk da yaparım kariyer de" şeklinde şakısanız da kimse dinlemez, hele bir o gün gelsin de görürsün, denir...
Ve beklenen gün gelir, hamile kalırsınız. Son sürece kadar çalışacağınızı ve doğum izni biter bitmez işe döneceğinizin sözünü vermeniz tabi ki hiçbir anlam ifade etmez!
Siz doğum yapacak ve çocuğunuzdan ayrılmak istemeyeceksinizdir o yüce iş dünyası gurularına göre...
Doğum yapar, izin döneminiz biter ve işe dönersiniz... Siz misiniz el kadar çocuğu bırakıp kariyer de kariyer diye tutturan!
Bir arkadaşımın erkek yöneticisi, "siz bu çocukları bakıcılara, kreşlere bırakıyorsunuz, yarın da onlar sizi huzurevlerine bıraktığında boşuna ağlamayın!" şeklinde oldukça ileri görüşlü bir fikirle karşılamıştı örneğin.
Bu kadar abartmasalar da etrafınızdaki daha normal kişiler(!) çocuğunuzu evde bırakıp işe geldiğiniz için ya da zaman zaman seyahate gittiğiniz için inceden inceye duygularınızı sömürmekten kaçınmazlar...
Zaten azaba hazır vicdanınız başlar sızım sızım sızlamaya... Siz yine de tüm bunlarla baş eder iş hayatınıza devam edersiniz.
Eğer boşanmış bir kadınsanız, kesin çekilmez birisinizdir, kocanız bile dayanamamıştır size... İşinizi yaparken bir hatanız olursa da bu durum derhal özel hayatınızdaki medeni durum değişikliğinize bağlanır... O durumun bile faturası yalnızca size kesilir, zaten yalnızca kadınlar özel hayatlarındaki problemleri iş hayatına yansıtırlar!!!
Halbuki sizin eş, anne gibi rollerinizin yanında bir de birey kimliğiniz vardır! O birey de yaşamın tüm alanlarında var olduğu gibi iş hayatında da var olacaktır, anlatmaya çalışırsınız, hiçbir zaman anlamayacaklarına karar verdiğiniz noktada bırakırsınız anlatmayı...
Ve eğer tüm bu engellemelere rağmen başarılı olduysanız, kariyerinizde ilerlemişseniz kesin desteklenmişsinizdir, ya torpillisinizdir ya da dişiliğinizi kullanmışsınızdır! Yoksa sizde nerde o kabiliyet nerde o kapasite!
İstatistiklerle Kadın & Kariyer
2016 yılı verilerine göre Türkiye'de erkek nüfusu 40 milyon 43 bin 650 kişi, kadın nüfus 39 milyon 771 bin 221 kişi. Yani nüfusun %50,2’sini erkekler, %49,8’ini ise kadınlardan oluşuyor. Neredeyse eşit!
İstihdam oranına baktığımızda ise Erkek istihdam oranı %65, kadın istihdam oranı %27,5. Yani yarısından az...
Her yerde çalışan çeşitliliği, pozitif ayrımcılık, en azından (fazlasını istemiyoruz ama) kariyerde fırsat eşitliği naraları atılırken Türkiye'de son 5 yılda kadın yönetici oranı %31'lerden 11 puan düşerek %20'lere geriledi. Yani 4'te 1 oranında...
Dünya Ekonomi Formu 2016 raporuna göre dünyada kadın ve erkeğin iş hayatında eşit temsili için 117 yıla ihtiyaç varmış. Yani neyse ki durum yalnızca ülkemizde değil tüm dünyada vahim düzeyde! Sevinsek mi?
Hoş ne fark eder! Yaradılış deyin, dişilik deyin, evlilik ya da annelik deyin, ne derseniz deyin... Herkes bir kadının potansiyelini, birden fazla konu ile en iyi şekilde başa çıkabilme yeteneğini ve isterse neler başarabileceğini en azından kendi annesinden dolayı pek tabi çok iyi bilir!
Ve toplum olarak gelişmek için de hem kadın hem de erkeklerin el birliği ile kadına fırsat eşitliği vermesinin zorunluluğunu...
Sizlere tüm zamanların en büyük lideri Atatürk'ün çok sevdiğim sözüyle veda ederken toplum olarak iyileşmemizi ve gelişmemizi diliyorum.
Bakın ne demiş, seçim sizin...
"İnsan topluluğu kadın ve erkek denilen iki cins insandan mürekkeptir. Kabil midir ki, bu kütlenin bir parçasını ilerletelim, ötekini ihmal edelim de kütlenin bütünlüğü ilerleyebilsin? Mümkün müdür ki, bir cismin yarısı toprağa zincirlerle bağlı kaldıkça öteki kısmı göklere yükselebilsin?"
Mustafa Kemal ATATÜRK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder